Herkese hayırlı Ramazanlar dilerim. Öncelikle affınıza sığınarak kişisel bir konuda yazmak istiyorum.

Çocuklar...

Bilmeyenler için küçük bir tanıtayım kendimi: 23.yılını çalışan, 45 yaşını bitirmek üzere olan, iki çocuk babası, yüzlerce çocuğun da ögretmeniyim. Doğu görevi falan derken son 15 yıldır Bursa-İnegöl'de Vehbi Koç İlkokulu'nda çalışıyorum. Mesleki ideallerinden vazgeçmeden, müfredatta eksik bırakmadan çalışan ama bir yandan da Bursaspor'umuzu çocuklara anlatan bir garibim işte.

İstanbul'un ışıklı lunaparkları yerine, şehrinin salıncağını bile sevmesi gerektiğini anlatan biriyim.

Yazacaklarım uzamasın; Bursasporluluğun en çok pekiştiği yer stadyumdur. O atmosferi yaşayan bir çocuğun etkilenmemesi mumkün değildir. Kulübümüzün "Özer Matlı Çocuk Tibünü" uygulamasını takdir ettim hep ve son Silifke Belediyespor maçında da tüm ögrencilerim ve velilerimle tribünde yerimizi aldık. "Anlattığın her şey doğruymuş ögretmenim." diyen çocuklarımın mutluluğu için organizasyonu sağlayan kulübümüze ve yolculuk sponsorumuz İnegöl Bursaspor Taraftarları Derneği 'ne bir kez de buradan teşekkür etmek istedim.

...

Gelelim gündemimize...

Sosyal medyanın etkisinin ağır bastığı konular genelde gündem oluyor.

Yerel basının yaptığı programların çoğunu izlerim, oralarda da bu sosyal medyanın gündemi konuşuluyor.

Önceki yazılarımda hep belirttim, yine belirteyim: Akıllı olalım ve kulübün menfaati dışındaki gündemleri kâle almayalım.

Cevap verdikçe aslında onların ateşine odun atmış oluyoruz.

Bu denli oluşturulan eleştiri tuzaklarına düşmeyelim.

Ben mesela çoğuna yazmıyorum (kendini tutmak zor biliyorum) ama inanın kendimi daha da Bursasporlu hissediyorum. Bazen de yorum yazıyorum, savunuyorum, arka çıkıyorum ama aslında kendi uyarımı çiğnemiş oluyorum. Siz siz olun, daha dikkatli olun, hepimiz olalım.

Oynanan futboldan tutun da, teknik heyetin seçimlerine kadar klavyesi olan yazıyor. Okuyunca hangisi iyi niyetle yazılmış, hangisi farklı amaçlar güdüyor anlamamak içten bile değil.

Bot hesap diyorlar galiba; belli bir merkezden kontrol edilen, para ile tutulan bir sürü sahte hesap bir anda türüyor ve bizim Bursaspor neferleri de hemen savunmaya, ardından taarruza geçiyor. Ortalığı onlara bırakmamak için herkes yazıyor ama aslında gündem o zaman kendiliğinden kuvvetleniyor.

Yönetim, benim anladığım kadarıyla, işlerine ne kadar az karışılırsa o kadar rahat olacak ve bir o kadar da doğru kararlar verecek. Rahmetli İbrahim Yazıcı'dan sonra gelen en kararlı, en akilane yönetimle baş başayız çok şükür.

Ama hocasından, oyuncusuna o kadar çok eleştiri var ki moral bozmaktan başka hiçbir işe yaramıyor.

Yakında bu bataklıktan çıkacağız ve yine ilk senemizde yükselmemiz gereken başka bir basamağa basacağız. TFF 2. Lig'de de bu sinerjimizi korursak ilk senemizde yukarı çıkacağımızdan hiç şüphem yok.

Birlik ve beraberlik felsefesini hepimiz biliyoruz ama tatbikinde daha özenli davranmalıyız.

Daha sabırlı olmalıyız.

Eleştiri doğru yapıldığı takdirde iş başındakiler için bir nimettir. Dost acı söyler ama iyiliğini gözetir.

Kısa, orta ve uzun vadeli projelerin yapılanması sırasında "sadece taraftar" olarak değil, kulüp üyesi olarak da sorumluluk almalıyız.

Hocalar, transferler vs. bizim işimiz değil. O işi yapsınlar diye o insanlar, o mevkilerde bulunuyor. Hem güveniyoruz diyorsak hem de her atılan adımda bir eleştiri getiriyorsak, ya güven duygumuzda bir sorun var ya da karakterimizde!

5 sene sonra, bütün bu günlerden dersini çıkarmış, olgunlaşmış bir camia olarak en yüksek hedefleri kovalamamız gerekiyor. 30 yaşımdaydım şampiyon olduğumuzda, 50 yaşındayken Süper Lig'i yeniden domine eden, İstanbul hegomanyasına meydan okuyan, Avrupa 'dan gelen takımları stattaki koltuğundan izleyen bir taraftar olmak istiyorum. Sizlerin de hayalleri için, daha sabırlı, daha akıllı olmamız gerektiğini hepimiz biliyoruz.

Var olsun Bursaspor sevdamız...

Var olsun ARMAMIZ...

SAYGILARIMLA...