Korku tüneli filmi bu kez mutlu sonla bitti! Ama Erol Evgin'in söylediği gibi; "Gel sen ne çektiğimi bir de bana sor!" kıvamında yürek daraltıcı bir ortamda geçti maç...

Murat Sözkesen, bu kez taşlarla bir hayli oynamıştı.

Bilal Güney'i sol bekte, soldan kurtulan Ozan İsmail Koç'u 8 numarada, stoper Furkan Emre Ünver'i ön liberoda, ön libero Barış Dalkıran'ı sol açıkta başlattı.

Çağatay ve Eren Güler de hamle oyuncusu olarak kulübede oturdu.

SADECE YUSUF'UN DİREKTEN DÖNEN ŞUTU

Ama bu farklı diziliş üretkenliğe yansımadı.

Zira, çöpe atılan ilk 45'te Yusuf Sertkaya'nın direkte patlayan şutu dışında heyecan yaratan bir pozisyon olmadı.

Zaten, devrede isabetli 2'de 0 şut bunun en somut göstergesiydi.

İkinci yarıya Çağatay ve Eren Güler hamlesiyle giren Sözkesen, Berat- Eren ikilisiyle çift forvete dönerken, kanatlardan Çağatay ve Mustafa Genç'le hücumda forveti dörtledi.

STRES TÜM BENLİĞİ SARINCA...

Gel gelelim;

Korku dağları bekliyordu adeta...

Yaşanan stres; beyinlerin ayaklara hükmetmesini engelliyordu sanki!..

Öyle ya;

5-10 metre yanındaki arkadaşına pas verememek, kale ağzından çerçeveyi görememek...

Hele hele 80'de kazanılan penaltıda Berat'ın kaleciden seken topu takip etmesine rağmen, 2 adımdan kaleye dürtememesi başka türlü nasıl açıklanabilir ki?!

İlhan İrem'in şarkısını biraz değiştirmek gerekirse:

Sahada yaprak kımıldamıyor!

Yüreğim öyle suskun!

Sana bana, sevdiğimize olanlar olmuş!

BU YÜKÜ KALDIRMAK HİÇ KOLAY DEĞİL

Harbiden; böylesine büyük bir yükü; mental açıdan kaldırmak hiç kolay değil!

Sizin 18-19 yaşlarındaki oğlunuz sahada armayı temsil ederken, işler de kötü giderken, tribünler 2-3 bin taraftar 61'de "oynayın lan" diye bağırsa ne hissedersiniz?

İş mi yani?

Bu kadroyla mücadele etmek, kulübün bu duruma gelmesi, bu gençlerin suçu mu?

El insaf beyler!

Eleştiriye eyvallah!

Ama sahada rakibinden daha çok psikolojik etkenlerle mücadele eden lise ve üniversite çağındaki gençler var!

Maç berabere bitseydi, asıp kesecek miydik!

Haftaya yine bu kadro (21 oyuncu) sahaya çıkmayacak mı?

Devreye kadar Genç Timsahlar puanları toplasın, diye beklemeyecek miyiz?

BİRAZ EMPATİ LÜTFEN

Onun için biraz daha "empati" lütfen!

Maçtan önce de yazmıştım, "genç futbolculara açık mektup" yazımda;

"Bu karşılaşma; 6 değil, en az 9 puanlık bir mücadele" diye!..

Futbolu beğenmek mümkün mü?

Tabii ki değil!

Ama artık, Hatice'ye değil, neticeye bakmaktan başka çaremiz yok!

9 maçta 2. galibiyetiniite kaka" da olsa da, 90+1'de bulmuş bir takımdan bahsediyoruz.

İşte, 80'de penaltı kaçırmasına karşın, "eyvah, öldük bittik" psikozunun girdabına kapılmamış ve pes etmeden gol için bastıran bir ekipten söz ediyoruz!

OKSİJEN ÇADIRINDAN ÇIKTIK

Nitekim, "inanmak başarmanın yarısıdır" misali, sağdan çizgiye hızla inen 2006'lı kanat Mustafa Genç, kaleye paralel "çarptırmalık" nefis bir orta kesti.

Arkadan kaleye sokulan Kaptan Çağatay da zorlanmadan ağları görerek, resmen Timsah'ı oksijen çadırından çıkarıp, camiaya hayat öpücüğü verdi!

9 maçta 9 puanla 13.sıradayız.

Biraz olsun nefes aldık.

Maçın özeti şudur:

Penaltı dışında, akan oyunda kaleyi tutan ilk ve tek şutu 90+1'de gelen golle atarsan, (1/5 isabetli şut) bunun adı "hayata tutunuş" isabeti olur!

LOOK AT THE TABELA

Öyle veya böyle;

Rahmetli Şampiyon Başkan İbrahim Yazıcı ne derdi?

"Ben tabelaya bakarım!"

İşte son nefeste "üçlük attık" ve "look at the tabela" dedik!

Bu hafta altımızdaki takıma karşı kazanmak önemliydi!

Bunu başardık.

"Geç olsun, güç olmasın" denir ama, ben;

"Geç olsun, 3 olsun" diyorum.

Tabii kalbiniz sağlamsa...

PİRE İÇİN YORGAN YAKLAYALIM

Bu arada maçı kazanırken, oyuncuları birer birer kaybetmeyelim!

Onlara güvendiğimizi göstermeliyiz!

Yönetimi beğenmeyebiliriz;

Ancak, hafta içinde Özlüce'ye baklava tepsisiyle gidip moral verme geleneklerimiz vardı bizim...

N'oldu sahi?

Pireye kızıp yorgan yakmak bize yakışır mı?